1992 ve 2008 yılları arasında, iç savaşların süresi 1945’e nazaran önemli ölçüde kısalmıştır. Nedeni basit. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’ni küçük ülkelerde vekalet savaşlarına kaynak sağlamaktan vazgeçmeye nihayet ikna etmiştir. İsyancılar ve hükümetlere verilen paralar çekilince, savaşma kabiliyetleri de kayboldu. Sonuç? Savaşanlar bir anda birbirleriyle müzakere etmeyi kabul ettiler ve çok sayıda savaş sona erdi (Örn. Mozambik, Kamboçya, Nikaragua, El Salvador, Guatemala).
Bu Soğuk Savaş Sonrası eğilim tersine döndü. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki her iç savaşın, tüm taraflarına para akıyor. Bu hemen hemen kesinlikle iki sonuç doğuracaktır. Birincisi, bu savaşların aksi takdirde olacağından daha uzun süreceğidir. Diğeri ise kaynak akışı sürdükçe ciddi müzakere ihtimalinin düşmesidir.
ABD’nin özellikle İran ve Suudi Arabistan gibi başlıca kaynaklardan akışı durdurmak için yapabileceği bir şey var mı? Cevap, büyük ihtimalle hayır.
Hükümetler bunun kendilerine bir avantaj sağladığına inandıkları müddetçe vekalet savaşlarına kaynak sağlamaya devam edeceklerdir. Söz konusu gerçek bir avantaj: eğer İran tercih ettiği tarafı destekleyerek kazanmasını sağlayabilirse, Suudi Arabistan’la arasındaki bölgesel güç mücadelesinde bir avantaj elde edecektir. Aynı durum Suudi Arabistan için de geçerlidir.
Bununla da kalmayıp, iki taraf bir klasik güvenlik ikilemi içerisindedir. İran ve Suudi Arabistan, Yemen, Irak, Suriye ve Libya’daki iç savaşlara dahil olmayabilirler, fakat bu rakiplerinin kendi zararlarına fayda elde etmesi anlamına gelebilir. Vekalet savaşları kendini istenmeyen sonuçlardan koruma yöntemidir.
Bir güvenlik ikileminin nasıl durdurulacağına dair siyaset biliminde geniş bir literatür vardır. Sorun bu şartların günümüzde Orta Doğu’da var olmamasıdır. Devletler işbirliğine gidecektir ancak eğer, Robert Jervis’in dediği gibi, “ideolojileri uyumlu, etnik olarak benzer, [veya] ortak kültüre sahiplerse” işbirliği çok daha olasıdır. Bu şartların hiçbiri günümüzde İran ve Suudi Arabistan’da yoktur.
Üstelik, işbirliği eğer iki devlet diğerini düşman olarak görmeye yatkın değilse ve hükümetleri kendini görece güvende hissediyorsa daha olasıdır – yine her iki rejimde de bulunmayan özellikler.
Elimizdeki tek umut kırıntısı ekonomik baskıların bir fark yaratma ihtimalidir. Jervis, eğer taraflardan biri iyi bir tutum takınmanın faydasını önemli ölçüde artırabilirse iki rakip arasında işbirliğinin yine de mümkün olabileceğini ikna edici şekilde savunmuştur. Bir çatışmaya müdahale etmeye karşı, dışında kalmanın ödülünü değiştirirseniz, müdahaleleri sürdürmenin mükafatını da değiştirmiş olursunuz. Dış politika uzmanı değilim, ancak bu savaşları kısaltmak için değiştirmeye çalışacağım tek hesap bu olurdu.