Demokrasi Yozlaşıyor mu?

24/03/2016
Çev. 26/02/2017
Jeff Colgan
Çev.

Donald Trump’ı Hitler gibi faşistlerle kıyaslamak revaçta. Trump şüphesiz aşağılık bir adaydır. Ama Hitler yükselişini, Alman halkının isteklerine rağmen, yıkıcı bir savaşın ardından kurulan Weimar Cumhuriyeti’ne borçluydu. Hitler, iktidara geldiğinde bu rejim on yaşında bile değildi. Kurumları asla köklenmedi. Amerika Birleşik Devletleri bir Weimar Cumhuriyeti değildir.

Venezuela daha iyi bir tarihsel örnektir. 1990’lı yıllarda Venezuela köklü, insan haklarına sahip ve hukukun üstünlüğünün iyi işlediği yerleşik bir demokrasiydi. On yıllar boyunca hükümette bir başkan, çift meclisli kongre ve yüksek mahkeme vardı. Ne yazık ki sırayla iktidara gelip, güçlerini ülkeye zarar verecek şekilde elitlerin yararına kullanan iki siyasi parti de vardı. Tanıdık geldi mi?

Yönetimdeki elitlerin ısrarlı iki yüzlülüğünden bıkan Venezuelalılar, 1998 yılında popülist lider Hugo Chavez’i seçti. Chavez, ülkenin kutuplaşması üzerine oynadı ve giderek hukukun üstünlüğünü sarstı. Keza, refahı sağlayan politikaların ve kurumların altını oyarak ekonomiyi harap etti. O bunu soldan yapmıştı fakat sağcı bir popülist de aynı kolaylıkla bunu başarabilirdi – Kansas veya Louisiana’ya bakmanız yeterlidir.

ABD Venezuela ile aynı değil, fakat esas nokta yerleşmiş demokrasilerin, vatandaşları gafil avlayacak hızda yozlaşabileceği ve yozlaştığıdır. Bir demokrasiyi Venezuela’nın günümüzdeki hali gibi bir keşmekeşe getiren nedir? İki temel unsur yeterli görünmekte. Birincisi, görevdeki siyasi partilerin, aç gözlülük ve iki yüzlülükle konumlarından istifade etmeleri. İkincisi, 1980’lerin sonunda Venezuelanın yaşadığı gibi, ülkenin kötü bir ekonomik darbe tecrübe etmesi. 2008’de Caracas’ta araştırma yaparken bir Venezuelalı bana dedi ki “bak, kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla yüzde yirmi beş düşmüştü. Seçmenler bunu iyileştireceğine söz veren herhangi birine açık çek vermeye çoktan hazırdı.’’

ABD birinci unsura sahip; sadece ikinciyi bekliyor. Kazanıp kazanmadığına bakılmaksızın, Trump’ın yükselişi korkutucudur çünkü bu Amerika demokrasisindeki çürümeyi yansıtır. Büyük Buhran Almanya’da demokrasiyi ezerken Amerika’da etkisi olmamıştır çünkü Amerika güçlü bir demokratik sisteme sahipti. Artık değil. Ve nihayetinde kötü ekonomik zamanlar gelecektir. Demokratik yozlaşmanın, günün birinde, burada da gerçekleşemeyeceğini düşünmek yanlıştır.

Esasen Trump’ın kampanyası ile bağdaştırılan, yinelenen şiddet, Amerikan demokrasisine bir hayli zarar verebilir. Pek çok gözlemci, şiddetin önemli derecede kötüleşebileceğini ileri sürmektedir. Paul Staniland ve Inken Von Borzyskowski gibi bilim insanları, gelişen dünyada seçimle ilgili şiddetin sebep ve sonuçlarını araştırdı. 2016’da ise seçimle ilgili şiddet, Amerikanın da bir problemi haline geldi.

Demokratların bir çoğu kendini beğenmişçesine, Trump’ın Cumhuriyetçilerin sorunu olduğunu söylüyor. Bir bakıma öyle. New York Times en iyi cümle ile Cumhuriyetçi Partinin tanımını şöyle sunar: “En zengin üyelerini koruyan, en fakir üyelerinin nefretini; azınlıklara, göçmenlere ve kadınlara yönlendirerek kaygılarından beslenen, beyazların partisidir.” Böylesi bir siyasi Ponzi Oyunu’nun1 nihayetinde sorun çıkaracağı belliydi.

Ancak demokratlar, toplumsal uyanış ve kutuplaşmanın sonuçlarını kavramakta yavaş kalmıştır. Hayalleri; Clinton’ın Trump’ı hezimete uğratacağı, Cumhuriyetçi Parti’nin yöntemlerini değiştireceği ve her şeyin iyi olacağı yönündeydi. Bu boş bir umut. Sanders kampanyası hüsranın ne denli büyüdüğünü gösteriyor. Bir noktada hükümeti düzeltmek herhangi bir sorun değil, yegane sorundur.

Amerika’nın geleceğine dair riskler, bugünün siyasi kördüğümüne yakından bağlıdır. Parti sıraları boyunca elitler, ortalama vatandaşa, ulusal ilerlemeyle birlikte gelen sancılarını meşru kılacak kadar fayda sunamıyor. İklim değişikliği, göç reformu veya uluslararası ticarette gelişme kaydetmek mi istiyorsunuz? Güzel – fakat bunlar bedeliyle beraber gelir ve bu bedel dengeli paylaşılmamaktadır. Siyasi olarak bunu gerçekleştirebilmek için, yeteri kadar insan ülkenin refahının hem arttığına hem de dengeli paylaşıldığına inanmalıdır. İyi liderler, her makul toplumsal sözleşmenin takipçilerine, değişimin bedellerini dayanılır kılacak kadar fayda sunması gerektiğini bilir. Amerika günümüzde böyle liderlere sahip değil. Pek çok Cumhuriyetçi, felaket tellalığı yapıyor ve zenginler için gizli gündemleri var; pek çok Demokrat, ilerlemeyi mümkün kılacak türden güven ve karşılıklı menfaati sağlamadan, toplumsal ilerlemeyi zorlamak istiyor.

Pek çok insan, halkın Trump ve Sanders kampanyalarını besleyen hüsranına, elitlerin kulak vermeleri gerektiğini söylüyor. Mesajın ne olduğu konusunda yeterli sayıda insan net değil. Kimileri mesajın; fazlasıyla ezberci adaylar, siyasi dürüstlük veya Obamacare’in 2 zararları hakkında olduğunu söylüyor. Hayır. Mesaj şu; elitler uzun süredir seçilmek ve sistemi sürdürmek için “sistem bozuk” naraları atmaktadır. Eninde sonunda sistemden şikayet etmekten vazgeçip, lanet şeyi tamir etmeniz gerekir. Kampanya finansmanı reformu tek başına bu problemi çözmeyeceği gibi, açık ön seçimler de, seçim hilelerini sona erdirmek de, Kongre’deki görev süresi haksızlıklarını azaltmak da çözmeyecektir. Fakat bunlardan bazıları, bir arada, epey iyi bir başlangıç olacaktır.

Daha da önemlisi, liderlerin bir siyasi nezaket kültürünü yeniden kurmaları gerekmektedir; yetenek ve deneyime hürmet edilen ve kötü doğamıza değil iyi yanlarımıza hitap eden bir kültür.

Firma elitleri, büyük bağışçılar ve kıdemli partililer bu restorasyon sürecini desteklemelidir. Münferit siyasetçiler kendi kendilerine bunu asla yapmazlar, çünkü mevcut sistemden ziyadesiyle faydalanıyorlar. Ancak her iki partide de gerçekten yöneten, faal bir demokrasi görmek isteyen insanlar mevcut; Demokratlardan, Tom Steyer ve George Soros, Cumhuriyetçilerden ise Bloomberg ve Paul Singer gibi. Amerikanın en büyük umudu, bu seçimin, bu insanları partililerin geçici tepkilerine rağmen, gerekli siyasi reformları istemeye ikna etmektir.

Ülke, güven, nezaket ve kurumlara sadakat gibi görünmeyen değerlere sahiptir. Bu değerleri, bir müddet, şahsi çıkarlar uğruna tüketmek mümkündür ancak er ya da geç tüm sistem yerle bir olacaktır.

Avatar photo

Aylin Salman

Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi

SONRAKİ GÖNDERİ

Bazı İnsanlar Kavgayı Sever

ÖNCEKİ GÖNDERİ

Doğu Asya Haricindeki Kalkınmacı Devletleri Düşünmek

Siyaset Bilimi

Brexit, İrlanda ve Kuzey İrlanda

Avrupa Birliğinden ayrılmak için yapılan Brexit referandumu, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki ve kuruluşundan itibaren İrlanda’daki en büyük krizlerden birini oluşturdu. Kuzey İrlanda’da, çoğunluk (seçmenlerin %55,7’si ve Katoliklerin %85’i) Avrupa Birliği’nde…

Realistler, İdealistliklerini Kontrol Etmeli Mi?

Bu yazıda, akademisyenlerin Amerikan ulusal çıkarlarına ilişkin varsayımlarının sorgulandığı ve bu varsayımların kamu yararına nasıl fayda sağlayacağı konusundaki değerlendirmeleri ele alınmaktadır. Özellikle Trump yönetimi bağlamında, "ulusal çıkarların" korunması ile kamu yararının özdeşleştirilmesi…

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR