Aralık ayında, Özgür Suriye Ordusu’nun eski kalesi Suriye Hükümet güçlerinin eline geçtiğinde dünya Halep’te mahsur kalanların sosyal medyadaki vedalarını dehşet içinde izledi. Kuşatma altında korkularını düzenli olarak tweet’leyen yedi yaşındaki Bana son olacağını düşündüğü tweet’ini yolladı (neyse ki kaçabildi). Beyaz Kasklılar son vedalarını kaydedip youtube’a yükleyerek savaşta ölen çoğu zaman hayal edilemez sayıda kişinin yüzünü gösterdi.
Kısmen bu görünülürlüğün bir sonucu olarak, insanlar olayları neredeyse canlı izlerken küresel düzeyde bir öfke ve keder ifade edildi. Bir çok gözlemci 1994 Ruanda soykırımına benzerliklere dikkat çekti. Örneğin Philip Gourevitch “Halep halkı sizi yarın aileleriyle birlikte öldürülecekleri konusunda bilgilendirmek ister” tweet’ini attı – Ruanda üzerine 1998 tarihli kendi ktabının başlığına korkutucu bir kinaye olarak. Çoğu kişi dünyanın çatışmanın bu noktaya tırmanmasına nasıl izin verebildiğini sorguladı, Halep’in Koruma Sorumluluğu doktrininin sonu ve, bir kez daha, Nazi soykırımından sonra ifade edilen “Bir daha asla” sözünün küresel olarak terk edilmesi anlamına geldiğine dair ağıtlar yaktı.
2017’ye girerken ve Halep ile Suriye’deki daha büyük trajedinin yasını tutarken, şiddetten etkilenenlerin hala insani yardıma çok ihtiyaç duydukları açıktır. Bunu söyledikten sonra, keder ve öfkemizin bir bölümünü diğer – çoğu zaman unutulan – “insanlığın vicdanını” rahatsız etmesi gereken ve benzer şekilde “barbarca davranışlar” içeren çatışmalara yönlendirebiliriz. Bu çatışmaların çoğu katliamların küresel yayınına imkan verecek dil ve ICT alt yapısının bulunmadığı yerlerde meydana geliyor. Bu nedenle, bu çatışmaların birkaçının zihnimizin ön planında yer etmeleri, yeni yönetimden bunlarla ilgilenmek için diplomatik çabalarını arttırmalarını istemek ve Suriyeliler’in “fedakarlıklarımızı hatırlayın” çağrısına dünya çapında insanların ortk hareketinin zararı azaltabileceğine dair (belki beyhude) umutla karşılık vermek için dikkat çekmek istiyoruz.
Güney Sudan: Dünyanın en genç devletinde siyasi liderlerin güç için verdiği mücadelede kitlesel zulümler yaşanıyor. Etnik cinayetler ve açlık belirsiz sayıda – eğer daha fazla değilse, onbinleri bulan – Güney Sudan’lı sivilin ölümüne yol açtı. Yüzbinlerce çocuk kötü ve yetersiz besleniyor ve belki 2.75 milyon kişi yerinden edilmiş durumda. Güney Sudan’lı kadınlar bugüne kadar küresel olarak görülmemiş seviyede tecavüz, kaçırma ve zorla evlendirmeyi de kapsayan cinsel içerikli şiddetle karşı karşıya ve şiddetin artma ihtimali olmasına rağmen Birleşmiş Milletler’in silah ambargosu kararı 23 Aralık 2016’da Güvenlik Konseyi toplantısında kabul edilmedi.
Myanmar (Burma): Myanmar’ın Rakhine eyaletinde Müslüman bir etnik grup olan Rohingya’ya karşı şiddet ve ayrımcılık 2012 yılından beri devam ediyor. Son zamanlarda bu şiddete karşı Müslüman bir ayaklanma başladı ki bu Myanmar hükümetini güçlü bir askeri karşılığa itebilir. Bu askeri tepki başladı ve Human Rights Watch Kasım ayında Rohingya kasabalarının yok edilmesine ek olarak cinsel içerikli şiddet, zorunlu göç ve aç bırakma olaylarını belgeledi. 30.000’den fazla kişi ülkeyi terk etti ve International Crisis Group’un belirttiğine göre “şu andaki şiddet nicel olarak son on yılda gördüğümüz her şeyden daha farklı ve eyaletteki istikrar ile gelişmeyi önemli ölçüde ciddi şekilde tehdit etmesinin yanında Myanmar’ın bütünü için de ciddi sonuçlar doğurabilir.”
Demokratik Kongo Cumhuriyeti: DKC yıllardır her şiddet takip listesinde yer alıyor; buna rağmen, bu dikkate almamak için bir neden değil. Son dönemde Başkan Joseph Kabila bölgedeki diğer devlet başkanlarını (e.g. Ruanda’da Paul Kagame ve Burundi’de Pierre Nkurunziza) takip ederek kendisine şu anda izin verilen iki dönemin ötesinde iktidarda kalma yolunu açacak anayasa değişiklikleri teklif etti. Resmi olarak iş başındaki son günü 19 Aralık 2016’ydı ancak hala yerinde. Gerçi 31 Aralıkta yapılan bir anlaşmaya göre 2017 yılında yapılacak seçimlerden sonra görevi devredecek. Eğer Kabila anlaşmaya sadık kalırsa bu DKC’nin 1960 yılındaki bağımsızlığından beri gücün ilk kez barışçı yollarla el değiştirmesi olacak. Ancak istikrar kırılgan ve başkentte güvenlik güçlerinin yoğun varlığı devam ediyor. Ayrıca, Doğu Kongo’da şiddet devam ederek ülkede istikrarsızlığın hayaletini yükseltiyor.
Yemen: Acımasız çatışmasının başlamasından neredeyse iki yıl sonra bile Yemen devam eden savaşlar arasında en sık unutulanı olmaya devam ediyor. Belki bunun bir nedeni ortada açık bir “iyi kötüye karşı” hikayesi olmaması. New York Times’da Amanda Taub’un yazdığı gibi çatışma bir çok farklı hizip içeriyor. Yemen’in eski devlet başkanı Salih’le ittifak içerisindeki Husi milisler ülkenin geniş bir bölümünü ele geçirirken, Suudi Arabistan liderliğindeki (ABD desteğiyle) bombalama kampanyaları binlerce sivili öldürdü. IŞİD ve El Kaide de bu çatışmada yer alıyor. BM tahminlerine göre savaşın başından beri en azından 10.000 kişi öldürüldü, üç milyon ülke içinde yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldı, ve milyonlarca kişi insani yardım ihtiyacı içinde.
Bu liste açık bir şekilde eksik: Nijerya, Mısır, Orta Afrika Cumhuriyeti ve diğer bir çok yerdeki şiddet, benzer şekilde Filipinler’de hukuk dışı öldürmeler, Meksika’da uyuşturucuyla ilişkili şiddet de endişe nedeni (Bu konularda daha fazla bilgi için Early Warning Project, International Crisis Group veya Human Rights Watch’a bakabilirsiniz). Buradaki amacımız sadece Halep’teki hayatlar için öfke ve endişe duyanları Suriye’deki durum istikrara kavuştukça rehavete kapılmaya karşı uyarmak. Bunun yerine akademisyenleri ve konuyla ilgilenenleri 2017’de devam eden çatışma ve vahşetleri küresel gündemde tutmaya çağırmak.