8 Haziran’daki İngiltere Genel Seçimleri, partilerden hiçbiri Avam Kamarası’ında çoğunluğu sağlayamadığı için parlamentonun aksıda kalmasıyla sonuçlandı1. İngiltere’nin iç işleyişine veya parlamenter sistemine aşina olmayan okurlar için bu, İngiltere’nin en büyük partisi (Tory Partisi olarak da bilinen Muhafazakar Parti) diğer partilerden biriyle anlaşmaya varmazsa ya da koalisyon kurmazsa kanunları, kesintiye uğramadan parlamentodan geçiremeyecek anlamına geliyor. Görünüşte, seçim sonuçlarına göre Muhafazakar Parti’nin lideri ve İngiltere Başbakanı Theresa May, küçük bir parti olan Demokratik Birlik Partisi (Democratic Unionist Party, DUP) ile anlaşma sağladı ve iki parti toplamda iki oyla parlamentoda çoğunluğu yakaladı ve bu rakam hükümet için yeterli. Bu bilgiler bir yana, genel seçim İngiltere’de ciddi tartışmalara yol açtı ve bu tartışmalarda öne çıkan iki husus üzerine düşünülmesi gerekiyor. İki husus da birbiriyle alakalı ve birbiriyle bağlantılı. Ayrıca ikisi de başka ülkelerin vatandaşlarını da ilgilendiriyor.
İlk olarak, bu seçim sosyalizmin, İngiliz siyasi spektrumuna geri dönüşünü sembolize ediyor. Geleneksel olarak sosyalizmle özdeşleştirilen İşçi Partisi, 1990’ların ortasından bu yana Tony Blair tarafından siyasi spektrumun merkezine çekildiği için bir jenerasyon boyunca sosyalizm açık ve fark edilebilir şekilde ana akım siyasette yer almadı. Blair 3 tane seçim kazandı ve bu seçim başarıları İşçi Partisi seçmenlerini kendi partilerine çekmeye çalışan diğer partiler arasında siyasi spektrumun merkezine doğru bir yarış başlattı. 20 yıl boyunca, İngiltere’deki genel seçimler, “birbirinin aynısı” olmakla suçlandı.
2017 itibariyle, İngiltere’de makul ama radikal siyasi düşüncelere sahip olan Jeremy Corbyn2, parti içinde hala Blair döneminin orta yolcu mantığını savunanlardan gelen yoğun muhalefete rağmen İşçi Partisi’nin başına geçti ve Partinin başında kalmayı başardı. Sonrasında sosyalist prensiplere göre bir manifesto3 oluşturdu. Bu manifestoda öne çıkan noktalar; parasız üniversite eğitimi, tren yollarının ve kamu hizmetlerinin devletleştirilmesi ve başka devletlerin iç işlerine karışmayan, müdahaleci olamayan bir dış politika. Blair döneminin kazanmak için siyasi spektrumun merkezine yakınlaşmak fikrini anımsatırcasına Corbyn’in manifestosu, medya, uzmanlar ve adaletli olmak gerekirse İngilizlerin büyük bir kısmı tarafından İşçi Partisi için bir intihar notu4 olarak değerlendirildi. Ancak tersine, Corbyn’in başında olduğu İşçi Partisi beklenenden daha iyi bir performans sergiledi ve oyların %40’ını aldı. Fakat çoğunluğu sağlamak şöyle dursun İşçi Partisi hala en büyük parti olmaktan çok uzak. Bu sonuç Corbyn’i daha da popüler hala getirdi, hatta bir nevi akladı. Bütün gözler Corbyn’in gelecek seçimlerde nasıl bir performans sergileyeceğine çevrildi.
Sosyalizmin İngiltere’ye dönüşü olumlu karşılandı. Çünkü her şeyin ötesinde, sosyal adalete her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Birçok yerde özellikle Amerika’da, sosyalizm, geleneksel olarak daha ekstrem devrimci ağabeyi komünizmden bir aşama öncesi olarak görüldüğü ve komünizmle özdeşleştirildiği için “kötü” bir kelimedir. Modern dönemde bu iddia gerçek dışıdır çünkü küresel
bazda komünizm siyasi ve ekonomik bir model olarak kredibilitesini yitirmiştir5 ve eski ihtişamına dönmesi mümkün gözükmemektedir. Ben, herkesin eşit ve adil bir şansa sahip olduğu bir toplumda yaşaması gerektiği fikrinin sağduyu olduğuna inanmayan hiçbir kişiyle yüz yüze ciddi bir konuşma yapamam. Böylesi bir toplumun yaratılabilmesi için devlet kaliteli eğitim ve sağlık politikalarına ve sosyal politikalara yatırım yapmalıdır. Bunun için ne kadar vergi gerekiyorsa alınmalıdır. Bu vergiler, insanların kendi emeklerinden doğan ödüllerin tadını çıkarmalarını ama aynı zamanda topluma da borçlarını ödemelerini sağlayarak aşamalı bir şekilde toplanmalıdır. (Haklı şekilde) Uzun zamandır siyasetinde komünizm korkusuna tutsak olmuş Amerika’da, Bernie Sanders gibi kişilerin sayesinde benzeri tartışmalar siyasi spektruma giriyor. İngiltere’de Corbyn bu tartışmaları geri getirdi. Sevindirici bir haber ama henüz kutlama yapmak için bir neden yok.
Bu konuyu ikinci hususa getiriyor. Amerika’da Sanders (ve sonrasında tam olarak solda yer almasa da Hillary Clinton) ve İngiltere’de de Corbyn kaybetti. Olumlu ve ihtiyaç duyulduğu üzere sosyal adalete dayanan bu fikirlerin siyaset arenasının gündemine oturabilmesi için seçim kazanması gerekli. Amerika’da bunun gerçekleşmesi olasılığı daha düşük, bu yüzden bununla ilgili görüşlerimi başka bir yazıya bırakıyorum. İngiltere için bu bir hayli basit. Corbyn’i parlamentoda çoğunluğun üzerine çıkaracak verimli bir alan mevcut. Somut gerçeklere bakılırsa bu Corbyn’in, Muhafazakar Parti’nin kazandığı yaklaşık 60 seçim bölgesinde kazanmasını gerektiriyor. İnandırıcı bir zafer olması için muhtemelen bundan biraz daha fazlasını kazanması gerecek. Yani şuan için Corbyn’in destekçileri mutlu ama hükümette değiller. Hükümete gelebilmek için Tony Blair’in bir jenerasyon önce yaptığı şeyi yapmaları gerekiyor: Tory Partisi’nin oyunun yüksek olduğu bölgelerdeki seçmenleri kazanmak. Bunu yapmak Blair yıllarının steril, orta yolcu politikalarına geri dönmek anlamına gelmiyor. Corbyn tartışma konusu haline getirdiği meselelerin olumlu karşılandığını ve bir noktaya kadar popüler olduğunu açık şekilde kanıtladı. Ancak seçim kazanmak için Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi neden sosyalist parti değil de işçi partisi adı altında kurulduğunu hatırlamalı. İşçi Partisi geleneksel olarak işçilerin oylarına ama daha da önemlisi toplumun her kesiminden sosyal adalete inanan geniş bir kesime hitap eden büyük bir kilisedir. Zamanın getireceği zorluk ya da muhtemelen siyasi cesaret/deha, Corbyn ve ekibinin (olması gerektiği şekilde) prensiplerine bağlı kalarak seçim kazanmak için ihtiyaçları olan ülkenin seçmelerinin %3’ü veya 4’ünü kendi saflarına çekmek için bir yol bulup bulamayacaklarıdır.
Corbyn’in destekçileri, her koşulda ideolojik püristler ve bu nedenle de İşçi Partisi içerisinden hasmane entrikalara maruz kaldılar. Fakat 2017 Genel Seçimlerinden İşçi Partisi’nin çıkaracağı ders, yeniden hükümete gelmeleri gerektiğidir; toplumu yeniden birleştirmeliler6. Bunu gerçekleştirmek için başlangıç noktası, Corbyn’in politikalarının seçimleri kazanmak için nasıl geliştirilebileceğini ve dönüştürülebileceğini düşünerek Jeremy Corbyn’in siyasi çizgisine saygı göstermeleri. Dolayısıyla, İşçi Partisi’nin başarılı isimlerinin gururlarını bir kenara bırakıp gölge kabineye geri dönüp dönmeyeceklerini görmek ilginç olacak. Kendileri için değil, Muhafazakar Parti döneminde bir şekilde ortadan kaybolmuş gibi görünen sosyal adalet için dönmeliler.