Son olaylar, toprak anlaşmazlıklarını yönetmenin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Temmuz ayında (2016), Birleşmiş Milletler Mahkemesi, Güney Çin Denizi üzerinde Çin’in egemenlik iddialarının ve onları zorla kabul ettirmek için saldırgan girişimlerinin, uluslararası hukuku çiğnediğine hükmetti. Çin’in cevabı ise, Mahkeme’nin aldığı kararını görmezden gelmek ve Spratly Adası’nın silahlandırılmasına devam etmek oldu. Vietnam, Malezya, Brunei ve Filipinler’in de içerisinde bulunduğu komşuların hepsi Çinli mercilere meydan okudu ve onların dokuz kesikli çizgisini1 reddetti, fakat hepsinin de Çin kuvvetlerine karşı bir olayı provoke etmekten korktuğu görülmektedir. Güney Çin Denizi’nin sahipliğine ilişkin anlaşmazlıklar söz konusu olduğunda resmi olarak tarafsız olan ABD, patlak veren herhangi bir çatışma içine çekilebilir. Yalnızca ABD’nin küresel ticareti için hayati önem taşıyan deniz rotalarını korumakla ilgili değil, keza Çin ile bir çatışma vuku bulması halinde, Filipinler ile olan müşterek savunma antlaşması gereği ABD, Manila’ya2 yardım etmeyi taahhüt etmektedir.
Toprak anlaşmazlıklarının, görünen o ki, yönetilmesi inanılmaz derecede zordur. Yeniden hareketlilik görünen Keşmir hadisesini ele alalım. 9 Temmuz 2016’da Hint güvenlik güçleri tarafından, Keşmir isyanının lideri Burhan Wani’nin öldürülmesi güvensizlik ve endişe duygularını tırmandırdı. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif bu katli ‘‘Hindistan barbarlığı’’ şeklinde adlandırdı ve protesto olarak 19 Temmuz’da Pakistan’da ‘‘kara gün’’ün anılacağını deklare etti. Hindistan, içişlerine müdahil olan Pakistan’ı kınayarak tepki gösterdi. Keşmir 70 yıldır ihtilaf içinde ve bölgesel anlaşmazlığın yakın bir zamanda çözülmesi muhtemel görünmemektedir. Aslında, Hindistan ve Pakistan’ın her biri bu araziyi dokunulmaz olarak görmeye devam etmekte ve böylece müzakere konusu etmemektedir. Çin’in Keşmir’in yaklaşık %20’sini kontrolü, uyuşmayı daha da zorlaştırmaktadır.
Orta Asya’daki bölgesel çatışmalar da çözümü zor bir şekilde sürmektedir. Rusya, ABD, Fransa, AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının ateşkes arabuluculuğuna rağmen, Ermenistan ve Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ’ın yanı sıra çevredeki toprakları da kontrol etme çekişmesi devam etmektedir (burası ve burası). Nisan 2016’da de facto (fiili) Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nden etnik Ermeniler ile Azerbaycan askeri arasında gerginliklerin tırmanması, Rusların aracılığındaki 1994 ateşkesinden bu yana en çok ölümcül olan olaylarla sonuçlandı. Ermenistan ve Azerbaycan liderleri bölgesel uzlaşmaya karşın yerel muhalefetle karşı karşıyadır ve son savaş yalnızca tutuculuğu güçlendirip, güvensizliği derinleştirdi. Sonuç olarak, çatışmanın barışçıl bir çözüme ulaşması daha da zorlaştı.
Velhasıl, Putin’in Kırım’ı topraklarına katmasını müteakiben Başkan Yanukovych Şubat 2014’ün sonlarında azledilmesi ve Rusya’nın müteakiben Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçılar için yardımda bulunması da bölgesel çatışmanın önemini gösterir. Kırım’ın zorla alınması Putin’in, ülkesindeki olumluluğunu pekiştirdiği, güç politikasının siyasal fayda gösterişi ve Kırım’ın kontrolü Rusya’ya, Karadeniz’e donanma gücünü yansıtması için kritik erişimi ile Sivastopol’ün Rus Karadeniz filosuna ev sahipliği yapmasından beri daha öte fayda sağladığı gözükmektedir. Yarımadanın stratejik değeri göz önüne alındığında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yakın gelecekte herhangi bir noktada, bölgenin Ukrayna’ya dönüşünü müzakere etmesi muhtemel görünmemektedir.
Toprak Anlaşmazlıkları Neden Bu Kadar Riskli?
Devletlerarası çatışmada bölgenin rolü, bu olayların tasvir ettiği gibi, yalnızca modern dış ilişkilerin önemli bir özelliği değildir, fakat hızla, siyaset biliminde gitgide ümit verici ve dinamik bir araştırma programı haline gelmektedir. Toprak anlaşmazlıkları çatışmaya en yatkın, en ölümcül ve devletlerarası savaşları tırmandırmada en olası ihtimaldir (Vasquez 2009). Bu tür anlaşmazlıklar ayrıca çözülmesi en zor olanıdır. Araştırmacıların toprak anlaşmazlıklarını yüksek seçmen maliyetleri ve taviz vermemeyi özendirme ile ilişkilendirmesinden beri bu bir sürpriz değildir; bununla birlikte, araştırmalar, toprak anlaşmazlıklarının çözümü ve istikrarlı sınırların, iki taraflı ticaret akımlarını ve müşterek demokratikleşme ihtimalini daha da arttığı ile ilişkili olduğunu da göstermektedir (Owsiak 2012; Simmons 2005). Şüphesiz, toprak konusu daha da ilerleyen geniş ve güçlü bir araştırma gündemidir.
2015 Haziran’ında Tennessee-Knoxville Üniversitesi’nde bölgesel çatışma ve çatışma çözümü üzerine özgün araştırmaların sunulduğu ve tartışıldığı ‘‘Toprak ve Siyasal Şiddet Çalışmalarında Yeni Yönelimler’’ adlı bir konferans düzenlendi. Bu konferansın akılda kalıcı bölümleri Conflict Management and Peace Science dergisinin yakında çıkacak olan özel sayısında -bölge çalışmalarında yeni gelişmelerle ilgileniyorsanız, göz atın- sunulmaktadır. Özel sayıdan üç konu peyda olmakta: 1) toprak anlaşmazlıklarının sınıflandırılması ve karakteristiği hakkındaki verilerin toplanmasında, yeni ve heyecan verici gelişmeler yaşanmaktadır; 2) sınır tayin etmenin, devletlerarası etkileşimlerin geniş bir dizisini önemli ölçüde etkilediği görünmektedir ve 3) tehdit algısı ve pazarlık ortamı silahlı çatışmanın bölgesel boyutunu etkilemekte ve bununla ilişkilendirmektedir. Şimdi burada bazı bulguların ön gösterimini sunalım.
Tehdit ve Pazarlık Konuları Bölgesel Çatışmanın Önemli Yönlerini İzah Eder
1999’da, Hindistan ve Pakistan Keşmir’de askeri güçleri ayıran Kontrol Hattı boyunca tartışmalı bölgeler üzerinden kısa süreli bir savaş yürüttü. Nükleer caydırıcılık teorisine konvansiyonel meydan okumaya ek olarak, Kargil Savaşı demokratik barış ilkesine doğrudan bir hakaret sergilemektedir çünkü her iki devlet de savaşın başlangıcında hükümetlerini demokratik bir şekilde seçmişlerdi. Liberal kurumlar liderlerini daima arabuluculuğa ve uzlaşmaya iter mi ya da demokratik barış bölgesel istikrarın mevcudiyetine mi koşullu? Ghatak, Gold, ve Prins (2016), toprak iddialarının veya stratejik rekabetin mevcudiyeti gibi, devletlerin belirgin dışsal güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kaldığında, demokratik liderlerin, ihtilafların şiddete başvurulmayan çözümünü bulmalarının giderek zorlaştığını ileri sürmektedirler. Diyadik demokrasinin barışçı etkileri tehdit teşkil etmeyen komşular ile sınırlı görünmektedir. Dahası, Pakistan’ın Kontrol Hattı’nın Hindistan tarafına tecavüz etmesiyle bir savaş başlattığını düşünürsek, Kargil Savaşı ikinci bir soruya vücut getirmekte: bir toprak iddiasının mevcudiyetinde savaşı kim başlatır? Çatışma çözümünün hem kabiliyetlerin dağılımına hem de tartışmalı bölgenin egemenliğine bağlılığını İleri süren, Bell (2016), demokratik ve otokratik liderlerin, daha zayıf bir rakibin tartışmalı bölgeyi elinde tuttuğunda, demokratik pasifliğe daha fazla sınırlama getirilmesi akla getirildiğinde, askeri cepheleşmeye yönlendirilebileceklerine ulaşmaktadır.
Devletler Sınırlarını Tayin Ettiklerinde Barışçıl Etkileşimin Olasılığını Arttıracaklardır
Toprak anlaşmazlıkları son derece tehlikeli sürmektedir, fakat bazı ihtilaflar diğerlerinden daha tehlikelidir. Gibler (2016), örnek olarak, hem Chaco, Keşmir ve Türkiye’nin Kıbrıs’taki iddiası gibi toprağın tartışmalı mülkiyetini hem de İsrail’in kurulması ve İmparatorluk Rusya’sının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması gibi toprak bölüşümünü kapsayan ve devletlerarası savaş üretme ihtimalleri yüksek devlet sistemi değişikliklerini göstermektedir. Bu tür mülkiyet anlaşmazlıkları temelde kimlikle ilgilidir ve bu nedenle çözümü meşakkatli sürmektedir. Yine de toprak anlaşmazlıkları devletleri silahlı çatışmaya doğru sevk ederse, bu tür anlaşmazlıkların çözümü uluslararası barışı geliştirmelidir. Owsiak, Diehl, ve Goertz (2016), devletler sınırlarının tahdidini tayin ettiğinde rekabetten barışa geçiş olasılıklarını arttıracağını, liderleri, tırmanan ve saldırgan dış politika eylemlerinden uzaklaştıracağını ileri sürmektedirler.
Conflict Management and Peace Science’ın özel sayısında ki makalelerin tümü devletlerarası çatışmayı ve çatışma çözümünü anlamak ve açıklamak için toprağın önemi üzerinde mutabıktır. Gerçekten de hepsi, sınır çözümünü kolaylaştırmak için tasarlanan diplomatik önlemlerin güçlü ve uzun ömürlü çatışma azaltma etkilerine sahip olacağını belirtmektedir. Üstelik, sınır sorunları gibi belirgin sorunlar demokratik liderleri bile uzlaşmadan uzaklaşmaya ve daha saldırgan politika eylemlerine doğru sevk etmektedir. Hal böyle olunca, arazi ve ülkesellik sorunlarına değinen daha odaklı bir gayret devletlerarası çatışmaya değinmede ve uzun vadede demokrasiyi teşvik etmede verimli sonuçlar verebilir.